12 Temmuz 2012 Perşembe

Kaş marina - Kekova

Sabah marinadan çıkışımız 11'i buldu. Aşağıda izlediğimiz rota. Toplam 23.5 mil yapmışız bu rotada.


Meis adasını yakından görmek ve teknede misafir olan Funda'ya göstermek için, burnu döndükten sonra Meis'e rota tutuyoruz. 12 adalar gurubunda yeralan Meis adası, Türk kıyılarından sadece 2250 metre mesafede. İstanbul - Büyükada arası mesafenin yarısı gibi düşünün yani. Aslında topraklarımıza bu kadar yakın başka bir devletin bulunuyor olması çoğu insana provoke edici gibi gelse de, adalılar açısından baktığınızda durum tamamen garibanlık. Düşünsenize, kendi anakaranızdan kopuk, Türkiye gibi bir dev ülkenin hemen içinde bir hayat sürdüğünüzü. Adalıların hepsi Tansaş kartlı, Türkcell abonesi falan. Bütün geçim kaynağı Türkiye. Bunun hastası var, doktoru var. Mikrofonla konuşulunca Kaş'tan duyuluyormuş. Böyle düşününce yazık insanlara bana göre...

Ama tabi adaya yaklaşınca Yunan bayrağını da çekiyoruz gurcataya, o da ayrı... Kuzey - Kuzeydoğuya bakan meis yerleşkesi, bölgenin güneyli ve batılı hakim rüzgarlarına kapalı göl gibi bir koy. Yaklaştık iyice yakından inceledik. Çocuklar evlerinin önünden denize giriyorlar, denizde çeşitli kanolar, deniz bisiklketleri falan. herkes denizde yani... Çoğu yunan adası gibi burası da çok güzel manzara veriyor. Biz de bu manzaralara dalmış durumda biraz fazla içeri girdiğimizi fark ediyoruz birden. hemen tornistan verip baş üstünden önümüzdeki alanı kontrol ediyoruz geçebilir miyiz diye. Geçilebilecek gibi duruyor, ağır yol devam ediyoruz, ama altımızdaki su gittikçe azalmaya başlayınca zorlamak istemiyoruz ve bir dizi dar alanda manevralarla derin suya çeviriyoruz burnumuzu. Sonra doğru açıyı yakalayı tekrar devam ediyoruz seyrimize. Aşağıdaki resimdeki fiyonk haline gelmiş seyir izimiz durumu özetliyor sanırım... Diğer resimleri de bu geçişte çektik...



 Çocuklar hallerinden memnunlar...

 Misafirimiz de öyle....






Daha güneydeki küçük adacığın da güneyinden seyrederek geçiyoruz ve rotayı kekovaya doğru çeviriyoruz. dalgalar hep yandan ve beşik gibi sallanıyoruz ama problem değil herkesin keyfi yerinde. Rüzgar arkamızda ama tabii ki dalgalar bordamızdan geliyor herzamanki gibi...Saat 3:30 - 4:00 gibi bir yüzme molası veriyoruz. Mola verdiğimiz yer çok güzel bir küçük koyumsu girinti. Haritada foto 12 yazan yer. Daha büyük hali bu:

Seyir izimizdeki bu zigzaglar yelkenlerimizi toplama manevralarımız esnasında oluşuyor. Toplayıp yelkenleri bu güzel koycuğa girip demirliyoruz. Cumburlop denize. İşte doğu-batı doğrultusundan bakınca böyle bir yer.


Molamızın keyfini çıkartıyor birşeyler yiyiyoruz ve yavaş yavaş toplanıyoruz. Bilmediğimiz yere gece girmeme kuralımıza sadığız. Hava 20:30 - 21:00 arası kararıyor bu mevsimde. Onun için 18:00 gibi demiri vira edip Kekova'ya doğru devam ediyoruz. Rüzgar gene arkamızda, ölü dalgalar gene sancak bordamızda...

Hava kararmadan Kekova adacıklarını sancağımızda bırakarak boğazdan içeri giriyoruz. Burası adeta cennet gibi bir havuz. Havuzun içinde de çeşit çeşit koylar var. Fakat çok kalabalık. Mavi tur guletlerinin de uğrak yeri. Ayrıca içerde bir çok yerde tatlı su kaynakları var dolayısıyla suyu daha serin. Yazın ortasında serin sular daha iyi oluyor. Biz girmeden önce haritadan bakıp bir yer belirlemiştik ama boş mudur dolu mudur bilemiyorduk. İlk olarak oraya yöneldik, heryer dolu idi. Burada da bir kaç tekne sıkış tıkış doluşmuştu. Yanlarına kadar gidip zorladık bir yer bulabiliriz belki ama nafile. Stad full. Sonra iskelemizde bir de baktık ki bir gulet demir alıyor, hemen oraya yöneldik ve demirleyip koltuklandık. (Daha doğrusu koltuklanıp demirledik... Biz bu ikinci yöntemi kullanıyoruz; koltuklanıp sonra demirliyoruz... Ya da aslında ikisini aynı anda yapıyoruz.) İleride bu konuya da değinip, fikir ve uygulamalarımızı da paylaşmak istiyorum...

Aşağıdaki resimden anlatayım biraz:
Boğazdan geçince hemen kuzeydeki haliç yapmış alanı düşünmüştük ilk olarak. Hem güneyli rüzgarların getirdiği taze sular boğazdan içeri girince direk oraya geliyordu hem de arkadaki haliç/azmak karışımı bölgede botla gezip, yukarıdaki likya yoluna çıkarız diye düşünmüştük. En batıda uzanan havuz gibi koyda su sirkülasyonu çok az ya da hiç yok, bu mevsimde bu kadar tekne varken bize göre bir yer değil. Biz istiyoruz ki koyda demirli 10 tekneden diyelim 2 tanesi bulaşığını yıkadığı zaman veya tuvaletini yapınca(her teknede pis su tankı olmuyor maalesef) suya bakıp da neyse akşam üzeri gireriz demeyelim... Böyle havuz gibi koylarda, bütün teknelerin denizde olduğu bu mevsimlerde bize göre; her zaman koyun dışına yakın (yeni suyun denizden koya girdiği yerlere yakın) olmak daha iyi. İnsanın Türkiye gibi kıyıları olunca böyle şımarıyor işte.

Neyse; sonra demirlediğimiz yer resimde görülüyor. Tam istediğimiz gibi bir yer. Güneydeki ada ve batısındaki sığlık, güneyimizi koruyor ama koya taze su da rahatlıkla giriyor. Batı kıyısından koltuk alıp, doğu-batı doğrultusunda demirledik. Bu koyda bizden başka bir tekne daha vardı. Hollandalı bir çift, onların da iki çocukları var teknede. Bizim yaklaştığımızı görünce adam botuna atladı yanımıza gelip koltuk halatımızı alıp yardım etmeyi teklif etti. Teşekkür edip, biraz pratik yapmamız lazım diyerek geri çevirdik. Bayılıyoruz böyle gerçek denizci insanlara.

Hava kararmadan tam önce büyükçe bir mavi yolculuk guleti gelip, kuzey-güney doğrultusunda demirleyip, koyun güneyindeki adacığın kuzey yakasından kotuk alarak yerleşti. Büyük ihtimalle de demirini bizimkinin üstüne attı, ama her şey o kadar güzel ve rahat ki; hiç takılmadan yarın hallederiz diyip geçiveriyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder