31 Temmuz 2012 Salı

Rodos - Korsan Koyu

Sabah Rodos'tan ayrılıp tekrar anakaraya doğru yol veriyoruz. Bozukkale'de geceleme niyetimiz var ama geçerken Korsan koyuna bir uğruyoruz ve bakıyoruz ki boş. Bu koy'u da sadun Boro'nun kitabındaki tarifinden çok beğenmiştik. Size özel havuz dediği bu koyu bir türlü boş bulamıyorduk ki bu sefer yakaladık.

Koyun dibine kadar kaloma verip çift koltuk bağlandık. Daldık sulara. Böyle güzel, küçücük bir yeri boş bulunca da bir gece kalmaya karar verdik. Koyun kuytusu topu topu 30 metre bir yer. Suyu harika. Kıyıda keçiler var. Dip kum. Şöyle bir yer.

Burada oyalanıp keyif yaparken akşam üzeri bir balıkçı sandalı geldi yanımıza ve balık var abi ister misin diye sordu. Biz de baktık sinarit beğendik, belli ki yeni tutulmuş, anlaşıp aldık balıkları. Ben beyaz su eşliğinde temizlemeye başladım, öyle böyle derken kafaları fırında yapmaya, gövdeleri yağda kızartmaya karar verdik ve sonuç:



Bu mükemmel ziyafetin ardından yıldızların altına keyfe bıraktık kendimizi. Çok güzel bir gün daha bitmiş, çok güzel bir gece daha başlamıştı yine. Kayan yıldızları seyrederken uyuyakalmışız...

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Arap Adası - Rodos

Sabah 10 gibi hareketle Rodos'a yol verdik... Sıkıntısız bir seyirle öğlende limana vardık.

Bizim gibi 2 çocuğu ile seyreden bir arkadaşımın tavsiyesini dinleyerek; Yatmarin'den çıkmadan önce ilgili kişilerden rotamız üzerindeki Yunan adalarında tavsiye edecekleri acentelerin numaralarını almıştık...

Amacımız en az sorunla en çok keyif almak olduğu için; o acenteye vereceğimiz felanca euro para, bize getireceği rahatlığı düşündüğümüzde, gözden çıkarılabilecek bir miktar olduğundan, daha seyre başlarken acenteyi arayıp varışımızı bildirmiştik...

Bu husus bence önemli bir husus... Konuşulması gerek. Pek konuşulmuyor.

Genelde bizdeki tavır; ben çok gittim geldim, her şeyi kendim halledebilir duruma eriştim. Port polis, oradan gümrük vs., felanca limanda yeri şurası, falanca limanda yeri burası, şeklinde....

Ama kimseden daha duymadım; mesela; ayağınız kırılırsa felanca hastahaneye gidin, veyahut acil durumda falanca adada şu kişiyi arayın diye....

Benim düşünceme göre; madem ki gurcataya bayrağını çekiyoruz vardığımız ülkenin; o zaman bir bilene sormaktan da çekinmemize gerek yok... Zaten teslim olup giriyoruz limanlarına, öyle değil mi ?

Velhasıl kelam; Rodos'a vardık tam limanın ağzındayız, içeri giriyoruz; Türkçe bir ses; "Merhaba Cankız" demesin mi? Baktık mendireğin ucunda Figen. (sonradan öğrendik bizim acentede çalışıyormuş, Rodos Türkü bir kız scooterının üzerinde....)

Neyse bize bir yer ayırmışlar, orayı işaret etti, oraya yönlendik. Demir atıp kıçtan bağlanacağız... Attık bağlandık ama bu kadar dar bir yerde bu kadar tekne demir attıysa kesin bu demirler üst üste biner diye düşünmeden de edemedik.....











Figen bizi yerimize bağladıktan sonra teknenin belgelerini ve pasaportlarımızı aldı ve gitti. Biz daha yanaşma sonrası rutin hazırlıklarla meşgulken, bir port polis (galiba) ile beraber döndüler. Polis dışarıdan teknedekileri görmek istedi, biz de sırayla arz-ı endam ettik ve iş bitti. Bu kadar. Elimize hiç bir form vs tutuşturulmadı, hiç bir şey doldurmadık, hiç bir yere gitmedik. Bütün işlem 15 dakikada biz daha tekneden çıkmadan bitmişti ve Yunanistan'a resmi girişimizi yapmıştık. Tekneye kimse girmedi. Ama zaten 2 çocuklu bir aileyiz ve halimizden niyetimiz de belli oluyor.

"Selam Yunanlı. Barış içinde geldik !" sözünün, görüntüleşmiş haliyiz adeta....

Hemen çıkarak marina girişindeki acentemizin ofisine uğradık ve soğuk içecekler eşliğinde tanıştık. Nikos genç ve dinamik birisi. Figen de öyle. Nikos patron ve oldukça meşgul sürekli. Bir sürü tekne ile ilgileniyor belli ki. Figenle biraz sohbet ettik. Az kalmışlar sayıca Rodostaki Türkler ama hayatlarından memnunlarmış genelde. Çok hoş bir şiveleri var bu Türk Yunanlıların. Biraz Kıbrıs şivesini andırıyor ama tınısı daha güzel...

Akşam yemeğini yemek için bir yer sorduk. Ben genelde böyle yerlerde yerli halkın yediği yemeği tercih ediyorum. Bir kültürü tanımanın en iyi yolu diye düşünüyorum. Madem ki geldik görmeye, doğrusunu görelim mantığı var biraz da. Turistik olanı zaten istemesek de göreceğiz her türlü...

Vuruyoruz kendimizi Rodos'un eski, dar ve arnavut kaldırımlı sokaklarına. Büyüleyici bir eski şehir Rodos. Her sokağı, her evi görülmeye değer. Önce başıboş gezerken bir dükkana rastlıyoruz ve aşağıdaki görüntüler ortaya çıkıyor.







Bir adet en Ejderhalısından geçici dövme ve resimdeki saç örgüsü... Biz rasta demeyi tercih ettik. Bu dükkanı iki kız kardeş işletiyor. Sabahtan başlayıp akşama kadar saç örüp, hintkınası ile dövme yapıyorlar. Nazlı'nın saçının bu hale gelmesi 1 saat 15 dakika sürdü. Siz hesap edin artık. Bu saç 1-1.5 ay kadar gidiyor ve acaip rahat bir kullanımı var. Güzel kızımızı daha da güzelleştirip, oğlumuzu da "dragon slayer" moduna soktuktan sonra. Devam ediyoruz gezmeye.

Bir akvaryum müzesi görüyoruz; iddiaya göre Akdeniz'de yaşayan tüm canlılar bitkiler de dahil orada varmış. Çocukların isteğiyle oraya giriyoruz. hakikaten oldukça zengin bir koleksiyon var. işte bazı resimler.
 

























Daha sonra eski kaleyi gezmek amacıyla yola düşüyoruz. 2 saat sıcağın altında gezdikten sonra anlıyoruz ki; burası kalenin hendekleri imiş. Yani savunma amacı ile kalenin/şehrin dışına kazılmış/bırakılmış boş alanlar.... Bunlar da onların fotoğrafları... İntikam için 40 adet anlamsız fotoğrafı buraya yüklüyorum. Madem ki deli gibi gezdik hendekleri, alın size 40 tane anlamsız fotoğraf......


















































Acente bizi "to steno" isimli bir yere yönlendirdi yemek için. Ben orada yiyiyorum ailemle dedi. Yönlendirmekle kalmayıp, arayıp rezervasyon da yaptı. Komisyon mu alıyordur ? Bilmiyorum... Gidince göreceğiz. Alırsa da alsın. Önemli olan hizmetin kalitesi ve düzgünlüğü değil mi ?

"To Steno" dar sokak demekmiş galiba sonradan öğrendiğimize göre. Lokanta zaten şehrin evlerin bulunduğu bir daracık sokağında bir ev ve avlusundan ibaret. Diğer restorant ve tavernaların olduğu bölgeden alakasız bir yerde. Belli ki ayırmış kendini bilerek o curcunadan.

Harika bir aile işletiyor lokantayı. İki kardeş babalarından devralmışlar, sonra yandaki evi de alıp büyütmüşler. Tek turist/yabancı bizdik, gerisi yerli idi müşterilerin. Anne içeride mutfakta yemekleri pişiriyor.

Adamlar siparişi almak için masanıza geldiklerinde size bir müşteri gibi değil de misafir gibi hissttiriyorlar. Mesela patron elinde çetele ile geliyor masanıza oturuyor, sizle sohbet ederek siparişinizi alıyor. Ne kadar basit bir detay ama bize ne kadar alışılmadık değil mi ? Bu adet çok hoşumuza gitti. Yemeklerin çoğunu bilmiyoruz ama denemek istediğimizi söylüyoruz. Çocuklar aç zaten. Bir hayli bir sipariş veriyoruz. Yanında "house wine" dedikleri açık şaraplarından söylüyoruz, bir testide şarabımız geliyor. Bu testi işini çok beğeniyoruz. Şarap bardağı yok, su bardağı var. O da çok hoşumuza gidiyor.

Bu restorantla ilgili tek referans verebiliriz, o da; mutlaka bir gece gidin ve yiyin. Her şey harika ve ucuz. Yemek sonunda verdiğimiz hesaba inanamıyoruz bir türlü. O derece yani. Sahibi erkek çocuk delisi olsa gerek ki; neredeyse Boran'a kaşıkla kendisi yedirecek yemeğini. Yemeyecek çocuk diye aklı kalıyor. Halbuki orada Nazlı var ikizi Boran'ın ona bakan yok. Bazı yönlerden birbirimize benziyoruz galiba hakikaten.

Kızartmaların hepsi inanılmaz derecede hafif. Sanki buharda pişmiş, yağda kızarmamış. Taze Fasülyesini çok beğendik. Bunun gerçek yerli yemekler ve atmosfer olduğuna emin, acentemizin seçiminden memnun bir şekilde teknemize yürüyerek dönüyoruz.

Rodos limanının bir kötülüğü var bize göre (ki tartışılır); o da halka ve araçlara açık olması. Yani işi olan olmayan, banklarda oturup sohbet eden, araçla müzik bangır bangır gezen, balık tutan, çocuk gezdiren herkes orada. Kapatın burayı millete demek bize düşmez elbette; haddimizi biliyoruz. Biliyoruz da bu durum sabah 4'e kadar böyle devam edebiliyor. Biz Serpille havuzlukta uyuyoruz malüm. O açıdan biraz sıkıntılı. Gerçi içeride de yatsanız, gecenin geç saatlerine kadar gürültü eksik olmuyor. Girişinde bir bariyer var aslında araçlar için ama ne işe yarıyor anlayamadık.