22 Temmuz 2012 Pazar

Kaş Marina - Kalkan - Karacaören gece varış


Kaş'ta bir gece kalmayı planlamıştık ama bir gece de bedava verdikleri için, hem biraz dinlenmek hem de ufak tefek işleri halletmek için iki gece kalıyoruz. Uzun seyir bizi yorduğundan bu bize iyi gelecek. daha gidecek çok yerimiz var ve acelemiz de yok.

Kaştaki bu iki günden sonra dinlenmiş olarak 22'si sabahı 9 gibi Kalkan'a yol veriyoruz. Güzel bir seyirle öğlen gibi Kalkan'a varıyoruz. Burada biraz zaman geçirip şehri gezdikten sonra, ertesi güne fethiyeye yetişebilmek için biraz yol yapmak amacıyla Karacaören'e yol veriyoruz. Hava kararmadan varabilmeyi umuyoruz ama durum pek öyle göstermiyor.





Karacaören'de Sadun Boro'nun kitabında bahsettiği bir restoran var. Muzaffer kemanıyla size eşlik eder diye. Orayı merak ediyoruz. Yolda güneşi batırıyoruz ve karanlıkta, saat 9:30 gibi koya geliyoruz. Giriş tehlikeli olduğundan açıktan dolanıp riske etmiyoruz. Koya geldiğimizde restoranın önünde tonozlara bağlı 6-7 tekne var. Kimisi demir feneri yakmış, kimisi mum yakmış, kimisi bahçe ısıklandırması ledlerinden yakmış; kim nerede belli değil, gece karanlığında karmakarışık bir durum söz konusu, biz koyu bilmiyoruz elimizde ışıldak sağa sola tutuyoruz tonoz falan var mı takılmayalım diye. Yorgunuz çocuklar acıkmış, biz de öyle ama son bir gayret didiniyoruz işte. denizci arkadaşlar durumu anlayacaklardır.

Koya demirleyecek miyiz yoksa tonoz mu var, yoksa iskeleye mi yanaşacağız onu bile bilmiyoruz. Neden sonra botla restorandan bir çocuk geliyor. İlk sorduğu soru yemek yiyecek misiniz oluyor... Benim sigortalar atmak üzere. Hoşbulduk diyorum. Yiyeceğiz. Tonoza mı bağlanacağız ? Hemen bağlanmamızı istiyor; abi biraz çabuk restoranda işim var bekleyemem falan deyince, ben bakıyorum ki bu iş sinir bozacak sen git biz bağlanır botla geliriz diyorum, tamam abi bile demeden dönüp uzaklaşıyor. Herhalde işçi cocuk bilmiyor adet usul falan diye düşünüyorum. Öyle ya sadun Boro'nun iyi referansı var bu yer için.

Neyse o yorgunlukla aşağı sarkıp tonoza bağlanıyorum. Tekneyi sağlama alıp, demir fenerimi yakıyorum ve bota atlayıp restoranın önündeki iskeleye bağlanıyoruz. Lafı çok uzatmayacağım; burası kötü bir yer. Gitmeyin derim. Paranıza yazık ayrıca sinir hastası olmanız işten değil. Çok kötü bir yemek için yüksek bir bedel ödedik. Servis daha da kötüydü. Muzaffer orada yoktu, oğlu vardı. Biraz sitem edecek oldum ama sonra baktım ki anlayan yok, lanet olsun deyip boşverdim. Tekneye döndük.

Şu denizci arkadaşın yorumlarına tamamen katılıyorum : Karacaören Bük'ü mü ? Bir daha asla...

Öte yandan; şu aşağıdaki linklere baktığınızda ise çok farklı bir resim çıkıyor karşınıza:
facebook
foursquare
janniejanssen

Yabancılar beğeniyor, sunsail vs. gibi flotilla charter şirketleri uğruyor vs. Öyleyse bu durumun tek açıklaması, sahiplerinin bilinçli olarak yabancı müşterilere yönelmek istemesi olsa gerek. Başka açıklama bulamıyorum. Demek ki bu devirde hala böyle işletmecilik anlayışı olabiliyor diye düşünüyorum.

Bu vesile ile bilmediğimiz bir yere gece girişi de yaptık, kazasız belasız bu tecrübeyi de edindik diye düşünerek uyuyoruz....

Sabah çıkarken, gece karanlıkta girdiğimiz karmaşanın fotoğrafını çekiyorum arkamızdan.  Buraya girmişiz diyorum içimden...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder