19 Aralık 2012 Çarşamba

Koltuk alma sanatı hakkında...

Bizim kıyılarımızda %90 demirlemelerde mecburen yaptığımız bu uygulamanın bir çok türlü uygulandığına hepimiz şahit olmuşuzdur. Demirde bulunduğumuz koya giren teknelerin bu manevrayı çok farklı türlerde gerçekleştirmelerini (ya da gerçekleştirememelerini) seyretmek de bir akşam üzeri adeti haline gelmiş durumda...

Biz de bu manevrayı çok çeşitli şartlar altında defalarca gerçekleştirdikten sonra kendimize göre bir takım yöntemler geliştirdik. Bu arada bizim teknede koltuk alma görevi Serpil'in.

Bilinen her yolu denedik. Karşılaştığımız zorluklar/problemlerden bazıları şunlar oldu:

- Botla koltuk almaya gitmek : Bir kere bu bota çok iyi hakim olmayı gerektiriyor. Eğer motorla gidiliyorsa koltuk ipini pervaneye dolamak çok kolay. Tornistan gidilebilir; bu durumda da kıyıya yakın motorun pervanesini korumak için bota hakimiyetin gene iyi olması gerekiyor. Botun motorunu yukarı kaldıracağım derken koltuk ipine dolanıp kalmak da çok kolay... Kürekle gideyim dersen yerine göre 40-50 metre halatı arkanda sürüklemek de çok kolay değil. Sonra her halükarda kıyıya yaklaştığınız zaman bıçak gibi kayalardan gene botu kollamak zorundasınız. Gene bir ustalık gerektiriyor. Bu bahsettiğim bota hakim olma olayı zamanla kazanılabilse bile, o seviyeye gelene kadar botta 3-5 delik, pervanede 1-2 vuruk ve yan teknelere bol miktarda panik yaşatacak olmanız kesin. Ufacık bir dalga bile şişme botun düzlemini değiştirip kolaylıkla yanlatabiliyor, bağlasanız bağlayamazsınız, taşlardan tutunsanız koltuk halatını bağlayamazsınız vs. vs.

- Zaman baskısı: Bir kere, çoğu zaman, hatta neredeyse her zaman, demiri bırakıp zinciri döşedikten sonra koltuk almak için kıyıya gidilene kadar; tekne rüzgara göre sancak veya iskeleye kayıyor. Bizim tekneler hafif olduklarından zayıf bir rüzgar bile bu iş için yeterli oluyor. Gene çogu zaman hemen yanıbaşımızda demirli bir başka tekne bulunuyor olduğundan, bu durum gereksiz strese yol açıyor. Dümende durarak, motorla tornistanda tekneyi eyleyebilmek mümkün olsa da rüzgar biraz hızlıysa bu durum da güçleşebiliyor. Koltuk alan kişi ne kadar hızlı olursa olsun, teknenin kayması 20-30 saniyelik bir sürede gerçekleşebildiğinden yapabileceği bir şey yok.

- Koltuk halatının uzunluğunu ayarlayamamak : Yeterli gördüğünüz uzunluktaki halat, koltuk alacak kişi kıyıya gidene kadar teknenizin yer değiştirmesi yüzünden yetersiz kalıveriyor. Ne oldu ? Sinir stress dön en başa.... Bizde arkada tambura (makara) sarılı 100 m koltuk halatı hazır durumda daima. Buna rağmen teknenin kıçı kaymaya başladığında bu makara da tam karşıdan çekilmediği için takılabiliyor. Takılmasın diye fazladan açıp suya versen o da ayrı çapariz...

Biz çeşitli traumalardan sonra şunu fark ettik ki; bütün bu aksaklıklar beceriksizlikten veya iş bilmemekten ya da tecrübesizlikten değil de zaman baskısından ve plansızlıktan kaynaklanıyor.

Biz de zaman baskısını tamamen ortadan kaldıracak bir yöntem geliştirdik kendimize göre. Artık koltuk alma sorunumuz kalmadığı gibi, diğer tüm yöntemlerden çok daha hızlı ve güvenli bir şekilde hem de kolaylıkla bağlanıyoruz. Şöyle ki;

- Koya girilir ve demirlenecek yer belirlenir.
- Bu demirleme mevkiine göre karadan koltuk alınacak taş, ağaç neyse o belirlenir. Rüzgarın estiği yöne göre, rüzgarüstünden tek koltuk alıyoruz. Sonra ikinciyi almak, birinciyi düzeltmek, değiştirmek falan kolay zaten. Varsa (ki genellikle oluyor) suyun içinden dışarı doğru çıkmış sivri kayaları tercih ediyoruz.
- Tornistanla bu kayaya yaklaşabildiğimiz kadar yaklaşıyoruz. Çoğu zaman 5-10 metreye kadar yaklaşılabiliyor. En uzak 20 metreyi geçmiyor.
- Hanım elinde 30 metre kadar halatla suya giriyor ve belirlenen kayaya doğru yüzüyor. Dediğim gibi bu mesafe çoğu zaman 10 metre civarında olduğundan çok rahat ve kolay bir yüzüş oluyor.
- Biz açılıyoruz ve bekliyoruz. hanım halatın bir ucunu kayaya bağladıktan sonra hafif hafif açığa doğru diğer ucunu getirirken ben de belirlediğimiz yere demiri koyup tornistanla ona doğru yaklaşıyorum.
- 3 metre kala boşa alıp yanıbaşından halatın ucunu alarak hemen voltalıyorum. Bitiyor...

Yani koltuk alma işlemini, kıçtankara bir iskeleye yanaşma işlemi gibi gerçekleştiriyoruz. İskelede koltuk halatımızı alacak kişi nasıl hazır bekliyorsa, bizim koltuk halatı da suda bağlanmamız için bizi bekliyor oluyor.

Böylece zaman baskısı olmadan, bot kontrol derdi olmadan, tekne sağa sola kaymadan, kısa-uzun halat, çapariz vs. derdi olmadan, sinirsiz, stressiz, güvenli ve rahat rahat koltuğumuzu alıyoruz. Bundan sonra kaloma ya da koltuk halatının ince ayarlarını yapmak gerekirse bile sorun yaratmıyor, istediğimiz gibi birini çekip diğerini boşlayarak yerleşebiliyoruz.

Bu sezonda yaklaşık 60 günü denizde geçirdik. Her halde en az 40 kere uygulamışızdır bu yöntemi. Hiç başımız ağrımadı. Koltuk için halatla yüzme mesafesi bu aşağıdaki resimdeki kadar çoğu zaman. Ayrıca resimde koltuk alışımız karşısında saygı duruşuna kalkan keçileri de görmeniz mümkün....



Demirleme hakkında...

Demir konusunda yazılan ve söylenen o kadar çok şey var ki; burada tartışmaya kalksak sabahı buluruz...

Bizim için demirlemek demek; teknenin demir atarak, peşinden döşediği zincirle beraber ve sadece bunlarla, uzunca vakit, en az bir gece ve daha fazla, güvenli ve konforlu bir şekilde konaklayabilmesi anlamına geliyor. Yani Demir atıp kıçtan veya başka yerden koltuk alarak yapılan konaklamaları saymıyoruz. Çünkü onun dinamikleri bize göre ayrı.

Şöyle ki; ideal bir durumda tekne baştan attığı demir üzerinde, rüzgara baş vererek durur. Gene ideal bir durumda dalgalar da rüzgarın estiği yönden gelir. Bu durumda teknenin hafif bir baş kıç salınımı ile demirde, rüzgara karşı kalması beklenir. Dolayısıyla, rüzgarın estiği ve ona bağlı olarak da dalgaların olduğu herhangi bir demir yerinde olabilecek en konforlu demirleme durumu budur. O halde bunu yakalamaya çalışmamız gerektiğini düşünüyoruz. Böyle bir durumda, tutmuş bir demirin yerinden kurtulması için çok şiddetli rüzgar ve buna bağlı aşırı yüke ihtiyacı var. Ama genellikle böyle durumlarda (şiddetli rüzgar - fırtınamsı hava vs.) önlem olarak zaten ikinci bir demirimizi atmamız ya da başka benzer önlemler almamız gerekiyor.

O zaman biz ne yapıyoruz, bu ideal durumu demirleyeceğimiz yer/koy içinde en rahat/doğal nerede yakalayabiliriz orayı arıyoruz.

Buradaki faktörler neler ? Elbette rüzgarın yönü birinci sırada. Günboyu esen rüzgar, siz demirlerken esen rüzgar, demirledikten sonra esen rüzgar ve gece sabaha karşı esen/esecek olan rüzgar ayrı yönlerden olabilir. Zaten çoğu zaman oluyor da; ama 24 saatlik periyodda bu en fazla 2 farklı ters yönden esecektir. Olmadı ikisi güneyli biri kuzeyli 3 yönden.(veya doğu - batı ekseninde) Bunun haricindeki durumlar yukarıdaki gibi ekstrem durumlar olacaktır. Ekstrem durumlarda da acil durum protokolleri devreye girer zaten.

Yani mesela gündüz lodos esen rüzgar, akşama doğru keşişlemeye kayıp gece kaldıktan sonra, sabaha karşı poyraza dönebilir. Hatta bizdeki meltem ile bunları neredeyse her gece ve gün yaşıyoruz demir yerlerinde. İşte biz demir yerinde, bu olasılıklardan en az bir veya bir kaçından korunabileceğimiz noktalar arıyoruz. Yani mesela "güneye karşı demirdeyiz ama hiç olmazsa sabaha karşı kuzeyli rüzgar eserse arkamızdaki yüksek tepe nedeniyle almayacağız" gibi...

Bu açıdan, demir yeri havuz gibi her havaya kapalı bile olsa, çevreleyen yükseltilerdeki farklılık nedeniyle bile bazı yerleri bazı durumda daha korunaklı  olacaktır. Bunların en fazla olduğu yerleri seçmeye çalışıyoruz.


Mesela, Marmaris Serçe Koyu. Aşağıdaki resimden de göründüğü gibi havuz gibi her havaya kapalı bir koy.





Bir de aynı kuzey-güney doğrultusunda ama bu açıdan bakalım Serçe koyuna; görüldüğü gibi kuzeyli rüzgarlarda sarı ile işaretli yol boyunca engelleyecek hiç bir yükselti yok, aksine adeta bir koridor var. Güney ucunda ki sığlığın hemen güneyindeki tepenin eğimi çok az ve en yüksek yeri 65 metre. Oysa batı, kuzeydoğu ve güney doğusundaki yükseltiler daha dik ve 160 metreleri buluyor. Koy güneyli dalgalarda solugan almasa da, doğu ve kuzeydoğu dalgaları az da olsa içeri solugan sokabiliyor. Nereye demirlemek daha güvenli ve konforlu olacaktır ? Elbette burası bizim serçe koyu, yani yazın 100 kere demir atsanız 1 kere problem ya yaşarsınız ya yaşamazsınız. Ama işte beyin jimnastiği....



Çoğu zaman kıyıdaki kumsal bir alan veya bir ağaç, bir çeşme, bir tarihi yapı, koyun keçi, tatlı su kaynağı vs. gibi güzellikleri görüp oraya yakın olmayı arzu ediyoruz. Bazen de diğer teknelerden daha uzakta olmak önceliğimiz olabiliyor. Gene çoğu zaman zaten dolu olan, herkesin demirleyip kıçtan koltuk aldığı koylarda fazla seçeneğimiz olmuyor. Ama bizim tecrübemize göre bir kez anlattığım bakış açısını yakalayınca artık her koşulda en doğrusunu seçebildiğimizi düşünüyorum... Bu bir nevi, ilk kez girdiğiniz bir binada ilerlerken, yangın çıkarsa nereden en çabuk dışarı çıkabilirim diye düşünmeye benziyor. Bu örnekte paranoya gibi dursa da, aslında üzerinde düşündükçe size yeni şeyler öğreten ve sürekli olarak güvenlik standartlarınızı yükselten bir beyin cimnastiği olarak da düşünülebilir.

Her demirleme yerinde diğer seçeneklerden daha korunaklı/avantajlı/konforlu olan bir seçenek bulunuyor ve biz de onu bulmaya çalışıyoruz. Bunu alışkanlık haline getirdik artık.

İkinci faktör, soluganlar. Dışarıdaki havanın yarattığı dalgalar muhakkak ki demir yeri ne kadar korunaklı olursa olsun içeriye girecektir. Bu bazı demir yerlerinde minimum bazılarında ise çok daha fazla oluyor. Bunu hesap etmek nisbeten daha kolay olsa da, en uygun demir yerini buldum derken tam bordadan solugan almaya başlamamak için, bu hesabı da baştan yapmak gerekiyor.

Elbette, demir attığımız noktadan, teknenin kıçına kadar olan uzaklık yarıçapındaki dairesel bir alanda başka tekne, tonoz şamandıra, kaya, sığlık vs. gibi hiç bir şeyin olmaması gerektiğini biliyoruz...

Demir atmadan önce kaç metreye demir atacağımızı ve zemin eğimini elektronik haritadan kontrol ediyoruz. 30 metreden 10 metreye hızla çıkan yerde demir atmıyoruz. İlla atacaksak da eğimin fazla olduğu o 10 metrenin devamında daha az eğimli bir düzlük var mı kontrol ediyoruz. Varsa o düzlüğe kadar gelip mesela 7 metreye demir atıyoruz. Atarken de tabii kaç metreye demir attığımıza bakıyoruz.

Demiri kavaletayı gevşetmek suretiyle suya serbest ağırlığı ile bırakıyoruz. Dibe değdiğinde de bazen elimizle kaloma vermeye devam ediyoruz (durumlar müsaitse) bazen de tekrar kavaleteyi devreye sokup öyle yapıyoruz. Önemli olan buradaki ritmi doğru yakalamak diye düşünüyoruz. Tekne tornistanla zincir döşüyorsa onun hızına göre uyum sağlayabilmek gerekli olabiliyor. Bu açıdan el ile bırakmak daha avantajlı çünkü gerektiğinde hızlanabiliyorsunuz. Kavalete devrede, ırgatla kaloma verirken ise tek hızda verebiliyorsunuz. Ama bizim için elle atmak zorlayabildiğinden kavalete ile daha çok yapıyoruz bu işi. Onun hızına göre teknenin tornistanını ayarlamaya çalışıyoruz.

Biz zincirimizi boyamadık. Ben özellikle istemedim çünkü göz kararı hesap kafamda otursun istiyorum. Zaten 40-50 metre zincir var. 30 yerine 35 metre döşesem ne olur ? Zincirlikte kalana bakınca aşağı yukarı sudaki uzunluğu anlayabiliyorum. Zaten tereddütte isen 3 kulaç daha sal kuralı var...

Göz kararı, sudan gelen zincirin su ile yaptığı açıya bakarak zincirin ne kadarının dipte serili olduğunu kestirebilir duruma geldik. Kalomayı ona göre ayarlayabiliyoruz... Tabii zeminin düz olduğu durumlarda...

Bütün bunları yaptıktan sonra da denize girip demirimize ve serili zincirimize muhakkak bakıyoruz. Bazen dip yapısı ve şekli sürprizler yapabiliyor. Mesela Korsan koyu diye bilinen (Marmaristen güneye inerken Bozukkaleye doğru dönmeden önce ufak adaların kuzeyinde kalan ufak koy) koyu bir seferinde boş yakalayıp, kuzeydoğu güneybatı yönünde uzanan bu koyun, en güneybatısından başlayıp, demirleyip, kuzeydoğusundaki en uç noktasına kadar zincir döşeyerek ve de bordalardan çift koltukla bağlandık. 6-7 metre suya demir attık, garanti olsun diye bütün zinciri döşedik, iskele sancak kayalar çok yakın olduğu için de çift çapraz koltuk aldık. Son derece içimiz rahat, bize özel bu havuzda sefa moduna geçtik. Ahtapot gibi tutunmuş durumdayız diye düşünüyoruz. Daha sonra yüzerken demire baktığımda, dip yapısının koyun ortasında bir tümsek yaptığını, bizim demirin bu tümsekli kısımda 3.5 -4 metre suda olduğunu, zincirin ise tümsekten aşağıya doğru sarkarak yığılmış olduğunu fark ettim. O demir biraz rüzgarda oradan rahatlıkla kurtulacaktı, biz de gecenin bir vakti elimizde ışıldaklar, teknenin motoru çalışır vaziyette, bin bir türlü işkence ile demir toplayıp tekrar atacağız diye bütün gece ayakta kalacaktık. Tabii önce karaya oturup, sonra uyanma durumu da olabilirdi......

Bu demire ve zincire bakma işine de çok önem veriyoruz.

Mutlaka zincire bosa tutuyoruz. Demir/zincir yükünü kavalate/ırgattan almak çok önemli bizim için. Irgatımızı ve kavaletemizi mümkün olduğunca uzun süre problemsiz kullanmak istiyoruz.

Tercih şansımız olduğunda daha sığ yerlere demir atmayı tercih ediyoruz. Yani 15 metreye güzel manzaralı bir yere demir atmaktansa, 5-7 metreye ama daha uzak bir yere demirlemeyi daha uygun buluyoruz... Acil bir durum veya bir aksilik olursa müdahale etmek çok daha kolay. Yani, eğer diğer şartlar müsaitse; ne kadar sığ, o kadar iyi bizim için.