5 Ağustos 2012 Pazar

Nisiros Adası - Kardemena limanı (Kos) Sığınma


Nisiros'un her yerini gezip bitirdikten sonra, sabah 10 gibi Kos'a yol verdik. Ama hava Kuzeyli 20 knotlardan başladı, 11 olmadan arada 30ları görmeye başladık ve öğlen olduğunda Kuzey-Kuzeydoğu 7 kuvvet havanın içinde kaldık.

Kos adası önümüzde batı-doğu doğrultusunda uzanıyor, biz kuzey-doğu ucunu dolaşıp , kuzeyindeki marinasına gireceğiz planımız o ama mümkün değil. Yol üzerindeki küçük adaları bordaladığımızda geri dönmeyi düşünmeye başladık zira biraz daha artsa fırtına olacak hava. Sonra baktık ki, Kos'un kıyıları yüksek sıralı dağlar var; taa en doğuya kadar uzanıyorlar, önce onların kuytusuna vuralım sonra yükseliriz kıyıdan, rüzgar kesilir dedik. Öyle de yaptık; 3.5 saat denizi yiye yiye Kos'un kuytusuna yaklaştık. Yaklaştık ama rüzgar da bir kesilme falan yok. Hatta sahil gözüküyor neredeyse, sahilde de öyle durgun bir deniz yok, beyaz köpükleri seçebiliyoruz.

Biraz daha yaklaşınca bir de baktık ki herkes rüzgar sörfü yapıyor. Yahu 300 metre arkada koca sıradağlar var denize paralel, tam arkalarından esiyor rüzgar, orada deniz süt liman olması lazım. Aksine rüzgar azdı 40 knotluk sağanaklar geliyor. Çıplak tekneyi korkulacak şekilde yatırıyorlar. Çocuklar tedirgin, Serpil de öyle. Ben de hesaplarımın tutmamasını bir türlü anlayamaz halde elektronik haritalara vuruyorum kendimi. Şöyle bir yer bahsettiğim yer:

Rüzgar tam bu dikey doğrultuda esiyor, bu dağların tam arkasından. Dağlar batıda 300 metreden başlıyor doğuya doğru 700 metreye kadar yükselerek devam ediyor. Biz sahile yakınız ama sahilde, plajdan 100 metre mesafede bile millet sörf yapıyor. Acaip rüzgar var ve kuytu falan yok. Biraz daha yaklaşıp, ta doğu burnuna kadar kuytu olmadığını anladığımızda vaz geçip haritada gözüken Kardemena'daki barınağa geri dönüp sığınma kararı veriyoruz. 40 knotluk sağanaklar sıklaşmaya başlıyor ve biz bitap bir şekilde saat 7 ye doğru Kardemena limanına giriyoruz... Bir tane genişce boş yer var, oraya yöneliyoruz, hepimiz çok yorgunuz, demir atıyoruz ve kıçtankara yaklaşıyoruz. Bağlanacağımız yerin yanındaki İtalyan tekneden 60 yaşın üzerinde bir kadın çıkıyor ve koltuk halatımızı alıyor. Hastayız böyle insanlara. Bağlanıyoruz. Kadın orada bağlı olan bir halatı gösteriyor bir şeyler söylüyor ama ben o kadar yorgunum ki anlamıyorum bile. Burada hazır vardı buna bağlansaydınız keşke demiş gibi geliyor bana. Teşekkür edip vuruyorum kafayı havuzlukta. Serpil de yan tarafa kıvrılıyor.

Sığınmak için Kardemena'ya doğru döndüğümüzde denizin durumu şu şekilde:



Ne kadar uyudum bilmiyorum, ısrarla çalan bir canavar düdük gibi bir şey var rüyamda duyuyorum. Derken sıçrayarak uyanıyorum bize çalıyorlar diye. kalkıp bakıyorum, bir gezi gulet, belki 20 metre falan, onun yerine bağlanmışız, beni görünce bağırarak bişeyler söylüyor.... Hadi buyur.

Bin bir dert biraz kayarak, biraz sıkışarak yer açıyoruz. yandaki kadın ben sana dedim diyor... Ben valla yorgunluktan anlamadım diyorum. Koca gulet gelip yanaşıyor yanımıza duvar gibi. Koltuğu bizim havuzluktan geçecek neredeyse. Kaptan ha bire söyleniyor Yunanca. Öyle ki; biraz dinlesem Yunanca'yı sökeceğim; zira neler söylediğini tahmin edebiliyorum...

Velhasıl kelam o kadar yorgunluğun üzerine bu işleri de uğraşarak hallediyoruz. Guletin kaptanı sonra bizi ailecek çocuklarla görünce söylenmeyi kesiyor. Hatta laf arasında kusura bakmayın işte yolcu vardı acele falan bir şeyler bile mırıldanıyor. Nihayet karşılıklı sevişip anlaşıyoruz. Daha sonra bir tekne çıkıyor tam yerleşiyoruz.

Bizi karşılamaya gelen bando ile moral motivasyonumuz iyice yükseliyor. Kardemena bize hoş geldin diyor gibi hissediyoruz...


Elimde telefon, videoyu çekerken bir de fark ettim ki; uygun adım yürüyüşe geçmişim otomatik olarak. Kendi kendime güldüm. Nasıl bir kodlama ise; 23 sene sonra hala devreye girip beni uygun adıma geçiren eğitimi bir kere daha saygı ve gururla andım... Sonra bu günkü kötü durumlar aklıma geldi tekrar üzüldüm. Deniz Kuvvetlerinde Amiral kalmamış... Neyse bu başka bir yerin konusu...

Kardemena'nın çok güzel bir kordonu var, cıvıl cıvıl, her tarafta cafeler, tavernalar. Çok güzel bir yer. Doya doya geziyoruz akşama teknedeyiz. Yandaki teknelerle muhabbet sonucunda hava'nın bir süre daha kötü gideceği ve onların da bir süre daha burada kalacaklarını öğreniyoruz. Biz de kalırız diyoruz ama bizim mesafe kısa olduğundan; burnu dönüp kos'un marinasına bağlanacağız alt tarafı 15 mil; bir hava aralığı bulursak deneme niyetindeyiz.

Ertesi sabah bir araba kiralayıp tüm adayı geziyoruz. Kos güzel Yerli Turistik  bir ada. Her yerini sokak sokak gezip inceliyoruz. Hipokrat'ın ders verdiği ağacın altını, antik şehirin kalıntılarını, eski limanı geziyoruz. Bir güzel tepesinde öğle yemeği yiyiyoruz ve 3 gibi tekneye dönüyoruz.

Bu arada bizim Türk ehliyetlerine araba kiralarken bir sigorta problemi var. Bazı sigortalar beynemlilel ehliyet değil diye kapsama alanı dışında tutuyorlar ve bu yüzden her acente kiralamıyor. Neyse biz bir tane buluyoruz pasaportla falan halloluyor.

Akşamüstü hava kalacak gibi oluyor. Saat 7 de palamarı çözüp yol veriyoruz. Bir gün daha kalırsak sonra 2 gün fırtına falan diyorlar.

Rüzgar gene var ama 20-25 arası en fazla. Ancak tabii biz varana kadar Kos marina'ya gece oluyor. 10 saat. Rüzgar bindirdikçe bindirdi. 30 ları buldu, sağanaklarda 40 görüyoruz gene ama çok az yolumuz kaldı. Burnu dönerken döküntüler var haritada onlara dikkat kesiliyoruz. Vardığımızda gene mücadeleden, sürekli dikkat kesilmekten, gece seyrinden ondan bundan bitkiniz.

Marina'ya yaklaşınca telsizden anons ediyorum. Nemrut bir ses cevap veriyor. Kendinizi tanıtın diye. Ülen neyini tanıtacağız; evli, iki çocuk babası, yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerim mi diyeceğiz ? 10 dakika sonra göreceksin zaten.

Ne öğrenmek istiyorsun diyorum ? Teknenin boyu diyor; 10 metre diyorum.

Bayrağı diyor; USA diyorum. Bitmiyor herif şaka gibi.

Kaç kişi var teknede diyor; hepimiz 4 kişiyiz diyorum.

Ne kadar kalacaksınız diyor, şaka gibi bir adam, kamera şakası; 1-2 gün diyorum. Artık sinirimiz bozuluyor gülmeye başlıyoruz. Bitmiyor adamın soruları. Ülen dışarıda 7 kuvvet hava var, gece saat onbuçuk olmuş....

Hangi limandan geliyorsunuz diyor; Rodos diyorum. Zira Rodos'tan sonra uğradığımız 3 limanda da (Simi - Nisiros - Kardemena/Kos) bize bir allahın kulu bir şey sormadı, biz de hiç bir işlem yaptırmadık. Hatta kimse bağlanma parası falan da istemedi. Simi'deki Teo bile borcumuz ne diye sormama rağmen; tamam tamam diyerek para almadı.

Bizimki; Yunanistan'a giriş yaptınız mı diyor; Rodos'tan yaptık diyorum.

"Stand by for further instructions" diyor. Işınlayacak bizi köprü üstüne sanki "Mikis".

Bu arada biz marinanın girişine geldik, mendireğin kuytusuna girdik. Oturduk bekliyoruz.

Neden sonra bot geldi. İçinde iki adam, birini sesinden tanıdım, bizle telsizde konuşan. Nemrut bir şey, hiç memnun değil sanki bizi gördüğüne. Takip edin diyor. Ben; çocuklar var, tuvalete yakın bir yer varsa iyi olur diyorum. Siz kısa süreli kalacağınız için sizi bilmem nereye alacağız diyor. Anlıyorum ki istediğimiz olmayacak.

Neyse bir yere kıçtan kara yapıyoruz, ben manevra yaparken botla gelip gelip bana dokunuyor, benim yaptığım manevrayı bozuyor, güya yardım edecek. Ben adamın hareketlerine göre manevramı düzeltmeye çalışıyorum. Bu sefer de "kaptan fazla oynama kontrollerle" demesin mi. Bende sigorta atıyor, sen bir elleme de yanaşayım ben diyorum. Sonra Türkçe'ye geçip otomatiğe bağlıyorum. Sahilden tonozun ipini veriyor beriki. Alıp bağlıyoruz. Bizim "Mikis" derhal marina ofisine gitmeniz gerekiyor sizi bekliyorlar diyor. Sanki ameliyata doktor bekliyorlar. Teknemi hazır edince geleceğim diyorum. Biraz bekliyor sonra gidiyorlar.

Böyle saçmalık o gün bu gündür daha görmedim. Bu kadar denizcilikten bihaber bir anlayış nasıl olabiliyor anlayamadım. Bomboş marinada bizi saçma sapan alakasız bir yere de bağladılar.

Neyse sonra evrakları aldık marina ofise gittik. Kız bir şeyleri kaydetti. Yarın sabah port polis marinadaki ofisine gelecek o zaman tekrar uğrarsınız dedi. Hepsi kamera şakası dediğim gibi...

Bütün işlem bittiğinde saat onbirbuçuk olmuştu. Keşke Kardemena'da kalsaydık diyerek yattık. Yarın ben bu adamı bir yerin dibine sokayım diye çeşitli planlarla uyuyakaldım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder